Plant in da House ile doğadan gelen ilham
“Kendi imkanlarımla bir şeyler üretebilmek, ellerimin arasından tam anlamıyla bir şeyleri yoktan var edebilmek ve bu yeteneğimle hayatımı idame ettirebiliyor olmanın verdiği özgüven ve mutluluk, Plant in da House’un bana kattığı en belirgin şey.”
Ürün fikriniz nasıl ortaya çıktı? Bize hikayenizden bahseder misiniz?
Seramik ve bitkiler benim için hep keşfedilmeyi bekleyen birer alan oldu. Plant in da House’un hikayesi başlamadan önce çok ufak denemelerle içimdeki merakı gidermeye çalıştım. Hava ile kuruyan killer, kolay bakılan ev bitkileri… Fakat iki alanda da attığım küçük adımlar benim için yeterli olmadı. Bir yandan mesleğim olan moda tasarımcılığını devam ettirirken, diğer yanda neredeyse kalan tüm vaktimi seramik ve bitki eğitimlerine ve bu alanlarda çalışmaya ayırdım.
Markamın ismine karar vermek pek zor olmadı açıkçası. Uzun bir süre evimdeki küçük bir masa ve iki kitaplıkta baktığım bitkilerle sürdürdüğüm Plant in da House’un adı, sanırım daha açıklayıcı ve sağlam bir zemine sahip olamazdı.
Aslında ürün tasarımlarımın çıkış noktası, bu bitkileri ‘iç mekan bitkileri’ olarak adlandırmamızın içinde bir miktar ironi ve hüzün barındırmasıydı. Düşününce doğal ortamlarından çok farklı şartlardaki evlerimizde ve ofislerimizde yaşatmaya çalıştığımız bu arkadaşların başına gelenler, insan ırkının başına gelenlerden pek de farklı değildi. Yaşam alanlarımızı bitkilendirme ihtiyacımızın temelini düşündüğümde ise doğala yakınlaşmak istememizin pek de tutarsız olmadığını fark ettim. Tüm bu süreçte içinde bulundukları saksıların da hikayeye uyum sağlaması adına bitkilerin eşleştikleri saksıların içinde bir taşın, toprağın içinden fışkırıyormuşçasına doğal ortamlarında görünmesi tasarımlarımın ana fikri oldu. Belki özetle doğanın minimal bir reprodüksiyonu diyebiliriz…
Plant in da House sizin için nasıl bir anlam taşıyor?
İlk önce kendi imkanlarımla bir şeyler üretebilmek, ellerimin arasından tam anlamıyla bir şeyleri yoktan var edebilmek ve bu yeteneğimle hayatımı idame ettirebiliyor olmak, bunun verdiği özgüven ve mutluluk bana Plant in da House’un kattığı en belirgin şey. Bana bağımlı olmadan kendimce var olabildiğim, üretebildiğim, kendime yetecek kadar bir dünya yaratmama fırsat verdi. İlgilendiğim iki alan da emek ve efor odaklı. Bitkiler ve seramik süreç olarak sebat etmeyi gerektiren, zaman alan fakat bu çabanın karşılığını da büyük oranda görebildiğimiz alanlar. Olmayan için çabalamak, olmadığında da kabul etmek ve yeni yollar çizmek, denemeye devam etmek… Sanırım bana bunu öğretmesi ve bu süreçten tarifi zor bir haz almam, dinginleşmem… Plant in da House kendim olabilmemi teşvik etti.
Üretim aşamasında bir gününüz nasıl geçiyor?
Bir küçük işletme için standart bir günü tarif etmek zor. Çünkü standart olan herhangi bir şey yok sanırım.🙂 Sürekli değişen şartlar ve görev tanımları, özellikle bir ekibiniz yoksa birçok alanla kendi başınıza ilgilenmeyi gerektiriyor. Rutin bitki bakımları ve kontrolleri, üretim sürecindeysem üretim ve planlama, fırın süreçleri, üretim sonrasıysa ürün çekimleri ve platformlara ürün yükleme, siparişlerim yoğun olduğunda kargoyu planlama ve paketleme… Tabii tüm bunlar olurken sosyal medyayı da birilerinin yönetmesi gerekiyor… Genel hatlarıyla bir planlamam olsa da acil lambası hangisindeyse orada oluyorum.🙂
Severek takip ettiğiniz 3 sosyal medya hesabını sorsak aklınıza ilk hangileri gelir?
Özellikle başlangıçta bitkiler benim için kapalı bir kutuyken, öğrenebilmek için kapısını çalmamla başlayan ve sürecin geri kalanında bana yol gösteren, alan açan, ilham veren, hikayemde ana karakterler arasında çoktan yerini almış sevgili greensquaremeter ‘ı saymalıyım.
Beslendiğim alanlar ve kişiler sürekli bir değişim içinde olsa da son zamanlarda sayabileceğim sophiefarrar, andreiclontea, handandfire, eleaceramics, rain_ceramics ve daha aklıma gelmeyen birçok hesap…
Başarılı olmak için püf noktalarınız nelerdir?
Sanırım bu süreçteki en büyük başarım devamlılık. Kendimi var edebilmenin bir yolunu bulduğumu düşünüyorsam, buna ulaşmak için farklı yollar denemeye devam etmek, yanılmak, yanıldığında bir şeyler öğrenmek… Öğrendiklerinle değişmek, gelişmek…
Günümüz şartlarında bir şeyleri sürdürebilmek ve bunun için efor sarf etmek en zor olanı. Zaman, para, enerji ve motivasyon çoğumuzda yeterli miktarda bulunmayan ve verimli kullanmamız gereken şeyler. Tüm bunların farkında olarak, istediğimiz şey ne kadar heyecan verici olursa olsun sonuç istediğimiz gibi olmadığında durmamak gerekiyor. Körü körüne bir inattan bahsetmiyorum ancak ilk adımları atmak yeterince zorken bu olumsuzlukların besleyici tarafından faydalanmak zorundayız. Özellikle küçük bir işletme için tecrübe sahibi olmak bazı durumlarda sermayeden de önce gelebiliyor. Bu yüzden ulaşmak istediğin noktaya doğru giderken olumsuzluklara ve hayal kırıklıklarına olduğundan daha fazla anlam yüklememek gerekiyor sanırım. “Yapmam gereken her şeyi yaptım mı?”, “Başka bir seçeneğim var mıydı?”, “Bu markam için mantıklı bir yol mu?” ve benzeri soruları sorarak devam etmek gerekiyor.
Bunlar dışında tasarımcı olmamın pratiğinden faydalanarak ürünün ortaya çıkması sürecinde farklı ve alışılmadık yöntemler kullanmam, problemlere çözülecek yeni bir meydan okuma olarak bakmam da bu süreçteki motivasyonumu yüksek tutan etkenler oluyor. Motivasyonu canlı tutabilmek büyük bir başarı.
Markanızın gelecek planları hakkında neler düşünüyorsunuz?
Seramik ve bitki dışında birçok alanla da ilgiliyim. Aslında uzaklarda bir yerde Plant in da House’un bir konsept store olması hayalim var. Farklı kategoriler, belki tekstil ürünleri, kağıt işleri, atölyeler… Aslında her şeyin bir hayalle başladığını düşünecek olursak, rutin süreç devam ederken bu fikir de arka planda çalışmaya devam edecek gibi görünüyor.🙂
Başarılı bir girişimci kadın olarak, iyi bir kariyer hayatı için genç kadınlara ne önerirsiniz?
Yeni bir şeylere başlarken etrafınızdaki insanları da bir hayale ikna etmeye çalışıyorsunuz aslında. Ve çoğu zaman bu başlangıç başkaları için sizin kafanızdaki kadar anlam ifade etmiyor. Onaylanma ihtiyacının bu sürecin bir parçası yerine ana fikri olmasına izin vermek, gereksiz efor sarf etmeye neden oluyor. Başlangıçta ilk onayı kendimizden almamız gerektiğinin farkında olmalıyız. Eğer bir fikriniz varsa ve sizin için önemliyse peşinden gitmek gerektiğine inanıyorum. Yanılmanın, hiç denememiş olmanın yanında daha hafif kaldığını düşünüyorum. Kendi hatalarını yapmanın ve kendi yolundan gitmenin günün sonunda daha tatmin edici olduğunu göreceksiniz. Kendin olmak, özgün olmak, sebat etmek ve neyden vazgeçebileceğin, neyden vazgeçemeyeceğin üzerine doğru kararlar alma pratiği yapmak. Sanırım bunun gibi komplike süreçlerde en faydalı öneri bunlar olur.
Peki son olarak Shopier hakkında düşüncelerinizi sorsak?
Shopier gibi bir platform, benim gibi yavaş üretim yapan bir işletme için işleri çok kolaylaştırdı. Çünkü başlangıçtaki kargo süreçleri, fatura konuları, ürün yükleme ve daha birçok karışık prosedür için çok da efor sarf etmem gerekmedi. Panel kullanımı, bilinirliği olmayan küçük bir marka için alıcıda güven uyandırması, kargo süreçlerinin oldukça basit olması gibi özellikleri ile yeni başlayan bir işletme için en korkutucu kısımları yumuşak bir geçişle atlatmama yardımcı oldu. Birçok üreticiye de bu anlamda cesaret verdiğine eminim.🙂